17 Ocak 2010 Pazar

MUHAMMED EMİN PETEK
















Canım yegenim, bir tanem,nar tanem,canımın içi...
hersey 2007 yılının mayıs ayında başladı. unutmuyorum o anda telefonumda teyzesi m.eminin lösemi olduğunu söyluyordu. başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. o ana kadar tv kanallarında ,billboardlarda ,gazete köşelerinde yer yer bahsi geçen ve benim hiç oralı olmadığım aman yaa banane diyip bu da nasıl bir hastalıkmış böyle diye hiç sorma bile gereksinimi duymadığım bir hastalık ailemizin ilk gündemi olmuştu. artık lösemiyle yaşamaya alışacaktık, hayatımızı ona göre tatbik edecektik. 19 Mayıs Üniversitesi hastanesinde başlayan aylar boyunca süren tedavi süreci peşine yerini Ege Tıp Fakultesi Tülay Aktaş Onkoloji Merkezine bırakıyordu. Bundan 1-1.5 yıl kadar önce eniştemle 1050 km yolu aracla gidip oradan bir eşyalı ev tutup izmir maceramızı başlattık. İlik nakli kardeşi bekir beyazıttan başarılı bir şekilde gerçekleşti. Ve artık şükrediyorduk Yüce Rabbimize. Çok şükür iyileşti diye.
2009 un sonbaharında okula yazıldı, 3-5 gün okula gittikten sonra rutin kontrolü için gittiği izmirden acı haberle dönmüşlerdi. hastalık tekrardan nüksetti. 2.kez ilik nakli için tekrardan kemoterapi tedavisine gerek duyulmuştu. apar topar hastaneye yatırıldı.o gün yattı 80-90 gün hiç çıkmadan hastanede tedavi gördü. elimden geldiği kadar hergun 2-3 gunde bir gidip gormeye calısıyordum.
2010 yılının ilk haftası durumu ağırlaştı.öyle ki artık eniştem hastanenin otoparkında araçta yatıyor biz evden aksamları git gel yapıyoruz. endişeli bekleyiş başlamıştı. 6 ocak günü saat 16 gibi kardesim arayıp m.eminin yogun bakıma kaldırıldıgını soyledi. apar topar hastaneye gittim. öyle ki sanki ona hiçbirsey olmayacakmış gibi acilin önünde beklerken geyik yapıyorduk. zaten benim yegenim ona birsey olmaz o güclüdür.... bir ara yogun bakımın önüne cagırdılar gelin diye. hidayetle beraber gittik. dedim asansörde noldu ki, neden cagırıyorlar. geldiğimizde vefat haberini aldık. yıkıldım bir an. olmaz , olamaz dedim içimden sevdiğim biricik yeğenimi kaybetmenin vermiş oldugu acıyla ama Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler sözünün vermiş olduğu düşünceyle gık diyemedim. Rabbim öyle takdir buyurmuştu ama onu bu dunyada daha gorememenin verdiği acı içimi burkuyor güdül ve petek ailesi olarak yogun bakımın önünde gözyaşı döküyorduk.
O nasıl takdireşayan bir anne ve babadır ki, vefat haberinden hemen sonra yoğun bakımda taziye için gelen doktorlara teşekkür ediyorlardı. Sizler elinizden geleni yaptınız zaten Rabbim böyle takdir etti. Allah razı olsun sizlerden. bu nasıl bir inanç nasıl bir duruştur böyle.
12 gibi cenazeyi morgdan alıp ablamların yolunu tuttuk. yeğenimi oturma odasının ortasına yerleştirdik. ağıtlar yakılıyor herkes ağlıyordu. gece 2 gibi bekir beyazıtla yan yana yattım. sabah kalkıp erkenden yegenim icin son vazifeleri yapacagımızın ve ayakta dimdik durmak amaclı dinlenmem gerektiğini biliyordum. yegenimin yıkanması icin asri mezarlıgına gittik. yıkandı peşinden gittik ablamlara. herkes ama herkes ağlıyordu ben zaten ağlamaktan önümü göremez hale gelmiştim. Bekir tabutu gösterip bu kutunun içinde ne var diyordu. bilmiyordu, aklı ermiyordu. Abiciğim dediği, çok sevdiği abisi yatıyordu içinde oysa. cenaze aracına koymadan , hoca dua ederken bekirin söylenmeye basladı. ben onun kardeşiyim , o benim abimmm diye bağırdı. cenaze aracı kalkarken de başladı avaz avaz ağlamaya. cenaze aracında gittim camiye kadar,yegenimin yanında. buyukcamiide öğleni müteakipen kaldırılacaktı cenaze. buyuksehir belediye başkanı, ilçe belediye başkanları v.s. , kalabalık bir cemaat eşlik ediyordu cenazemize. taziyeleri kabul ederken aklıma geldikçe ağlıyordum. şu anda kaldırılan benim yegenimin cenazesi diye. kıranköy aile kabristanına defnettik.
O büyük insan, eniştem ilk kez orada ağladı. artık toprağın altındaydı yeğenim. bu soğuk havada onun narin, incecik vücudunu toprağa vermiştik oysa sıcak hava da bile aman üşür diye üstüne bişeyler veriyorduk giymesi için.
ahh muhammed emin ahhh. bir cocuk bu kadar mı ahlaklı olurdu. daha 7-8 yaşında bile atletle kimseye göstermezdi kimseye kendini. ne kadar çok şey öğrettin bize, ne kadar çok ders verdin sen bize öyle. o kadar ihtiyaç sahibi lösemi hastası çocuk yatıyor ki hastanede. bakmak, yardım etmek muhammed emin yatarken de vefat ettikten sonra da artık boynumuzun borcu olmuştu. görmezden gelemezdik onca başka sehirden gelip kan arayan, yardım isteyen insanların çığlıklarını, feryatlarını.
Rabbim mekanını cennet eylesin inşallah, bizlere şefaatçi olursun inşallah.
İsterdim ki yanımızda olaydın, dayı, dayıcığım deseydin. yanıma otursaydın, elini omzuma atsaydın, şaban taklidi yap daa dayı deseydin. ben de yapsaydım sen tebessüm etseydin ben bir daha yapsaydım. neler vermezdim o günler geri gelsin diye.hey gidi günler....